Öncelikle  hafta içinde gelişen ve önemsediğim olaylardan söz edeyim. 
            1) Mustafa Necati’nin adı kendi evinde yeniden  yaşatılacak. Ailesinin bağışladığı bu eve daha sonra şeriat çağrıları yapan  Nuri Pakdil in adının verilmesine ilişkin, kültür ve Turizm bakanı; Mehmet Nuri  Ersoy bu kararı tekrar görüşeceklerini ve düzelteceklerini söyledi. 
            Fakat Mustafa Necati’nin her yurttaşa örnek olacak  yaşamını genç kuşaklara ulaştırmak zorundayız. Bu nedenle ilkokul ve  ortaöğretim çocuklarına bastırılıp Cumhuriyet Halk Partisi belediyelerinin öncelikli  bir görevi olduğunu düşünüyorum. 
            2) Sudan; Sudanda kitlesel hareketler sonucu 30  yıllık Ömer el Beşir diktatörlüğünün devrilmesinden sonra kurulan geçiş  hükümeti başta kadınlar olmak üzere bir dizi reformu hayata geçirdi. 
            Sudan adalet bakanı Abdulbari, din değiştirmek suç sayılmayacak,  kadın sünneti yasaklanacak ve kadınlar seyahat etmek için izin almak zorunda kalmayacak. 
            Umarım ki bu reformlar devam eder ve tüm Afrika  ülkelerini etkiler ve bu dünyada kadınları aşağılayan hiç bir ülke kalmaz. 
            3) Benim yazılarımı takip eden dostlar çok tanık  olmuşlardır.  İsveçli iklim aktivisti  Greta Thunberg’den çok söz ettim. Son olarak Greta, merkezi Portekiz’de bulunan  bir vakıf tarafından bir milyon avroluk insanlık ödülüne layık görüldü... Ve bu  ödülün tamamını iklim krizi ile mücadelede kıllanacak gruplara bağışladı. Ülkesi  İsveç'te insanların "sanki dört gezegene sahipmiş gibi yaşadıklarını"  savundu.   
            4) Şimdi sizlerle bir yorumsuz haber paylaşacağım; Birleşik  Arap Emirlikleri (BAE) Dubai emirliğinde bulunan Muhammet Bin Rashit Uzay  merkezinde geliştirilen mekik uzaya gönderildi. Mekiğin Şubat 2021’de Mars’a  ulaşması bekleniyor. Ayrıca Dubai de yapay bir bilim şehri kuracaklarını  açıkladılar!!! 
            20 Temmuz  Kıbrıs Barış Harekâtı 
              Bulunduğumuz hafta benim en önemsediğim olay 20  Temmuz Kıbrıs Barış Harekâtı ve Kıbrıs’ın kurucu cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, 
            Son günlerde Kıbrıs’a yapılan Barış Harekâtı ile  ilgili medyada yapılan paylaşımlardan söz etmek isterim. 
             Gerek yazılı medyada, gerekse televizyon  kanal-larında bazı kişiler bu çıkartma ile ilgili, iki kuvvet komu-tanlığımızın iletişim  kanal-larında oluşan bir olumsuzluk sonucu kendi uçaklarımızın kendi gemimiz  (Adatepe) batırdığımız konusunu sürekli işlediklerine tanık oluyoruz. Doğal  olarak kaybettiğimiz denizcilerimiz için çok üzüldük. 
            Hatta bunlardan birisinin babası Bornovalıydı benim  serbest mühendislik yazıhanemi ziyaret ettiğinde gözyaşlarını tutamamış oğlumun  bir mezarı bile yok demişti. O vatan şehitlerimiz için tanrıdan rahmet diliyorum.  Belki mezarları yok ama sonsuz mekânları cennettir. 
            Bu acıyı paylaştıktan sonra; bir de bu çıkartmada  Mehmetçiklerimizin kahramanlık destanları sayfalar biter destansı  kahramanlıkların öyküsü bitmez. 
            Örneğin siz duydunuz mu? Muzaffer üsteğmenimizin (ki  sonraları Silivri zindanlarına hapsedildi) Türk ordusunun çıkartma yapılan bir  plajda nasıl çaresiz kaldığını ve önündeki yaklaşık 10 metrelik tepeyi aşması  gerekirken Rum tankları oraya hareketliğinde Yozgatlı bir onbaşının komutandan  izin alarak kendisine verilen bir bazuka ile en öndeki tankı havaya uçurması  sonucu yol kapanması sonucu askerlerimizin düzlüğe çıkması sonucu imha olmaktan  kurtarılmasını,  
            Evet, Kıbrıs çıkartmamız baştan sona kahramanlık  destanıdır. 
              Evet, bir muhribimizi kaybettik fakat onlarca  muhribimiz değerinde Kıbrıs’ı kazandık.  
            Kıbrıs’ın  kurucu cumhurbaşkanı rahmetli Rauf Denktaş 
                 Rauf Denktaş’ın halkına seslendiği videodan;  alıntıdır. “Gençlere ve devlete sahip çıkın, kendinizden emin olun. ANAVATANA GÜVENİNİZ  anavatanın bir ağacın yapra-ğına bile zarar gelmemesi için titiz davranın. Anavatana  gelecek her zarar biliniz ki Kıbrıs Türküne on misli belki de yüz misli zarar  verecektir.” 
            Şimdi Rauf Denktaş’ın herkesin mutlaka ders alacağı  bir sözüyle devam ediyorum. 
            Hayatta hiçbir zaman yalpalamayacaksın. 
              Düşüncelerinde bir ileri, bir geri adım atmayacaksın. 
              Her dönemin adamı değil her dönem adam olacaksın. 
   
              Ben değerli Cumhurbaşkanımız ile Lozan’da beraber oldum.  Orada da yaptığı konuşmada da sürekli olarak anavatanımızı ısrarla savunmuştu. 
            Sayın Cumhurbaşkanımızın ülkemizdeki pek çok  toplantısını ben düzenledim. Ancak iki konuda içimde bir burukluk olduğunu  itiraf etmek isterim. Kendisinin bir vapura isminin verilmesi için İzmir  belediye yetkililerini defalarca başvurmama rağmen sonuç alamadım. Nedense  şehrimizde herkes futbolcu isimleri meraklısı olmuş. 
            Sadece Karşıyaka eski belediye başkanımız Hüseyin Mutlu  Akpınar ricamı kırmadı ve Karşıyaka’da bir parka adını verdi. 
            Oysa sayın cumhurbaşkanı rahatsızlıkları için  sadece 9 Eylül hastanesi kampüsünü tercih etmiştir. Ne yazık ki o bölgede de  ismine layık bir park yaptırma taleplerime yetkililer ilgisiz kaldılar. 
            Ayrıca şu anda Kuzey Kıbrıs devletini Türkiye’den  başka tanıyan hiç bir ülke çıkmadı. İşte bu nedenle; 
                 
              a) Daha birkaç gün önce ülkelerine her koşulda  destek verdiğimiz Azerbaycan’ı kınıyorum. 
              b) Pakistan devletini Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni devletini  tanımadığı için kınıyorum. Sizin ülkenize gösterdiğimiz ilgi nedeni ile  dünyanın geleceğinin süper gücü Hindistan ile sıkıntı yaşıyoruz. 
              c) Kazakistan’dan ısrarla Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni  tanımasını bekliyorum. Ayrıca Kazakistan ile yaptığımız ortak üniversite  anlaşmasının Kıbrıs’ta gerçekleşebileceğini bekliyorum. 
              d) Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanınmasının Çin için  de ABD ile yaptığı küresel mücadelede avantaj sağlayacağına inanıyorum  
              e) Rusya’nın da Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni  tanımasının orada bulunan İngiliz, Fransız güçlerine karşı avantaj sağlayacağına  inanıyorum. 
            Lozan Antlaşması 
                 24 Temmuz denince aklıma sadece Lozan Antlaşması gelir  yaklaşık 20-25 yıl önceleri Cumhuriyet Halk Partisinde çok etkin olduğum  günlerde 24 Temmuz’da Lozan’ı anma toplantısı düzenlerdim. 
              4 Eylül’de de Sivas kongresi toplantılarını ben  düzenlerdim. 
            24 Temmuz gününü İzmir Belediyesinin fuardaki  salonlarında düzenlenirdi. O günler bu toplantılarda çok düzeyli konuşmalar  yapılırdı. Özellikle o dönemin büyükelçilerimizi dinlemek çok keyifliydi. 
                 
              Daha sonra İsmet İnönü nün evini ziyaret ederek Lozan  kahramanımıza saygılarımızı sunardık.    
            Lozan şehrine 2005 yılında gittim. Bir arkadaşımla  birlikte toplantıların yapıldığı otelde İsmet paşaya tahsis edilen odayı da  ziyaret ettim orayı bir kafe yapmışlardı.   
            Lozan anlaşması aslında iki aşamalı idi ilk  toplantıda İngiliz öncülüğünde ki emperyalist güçler İsmet İnönü’nün çelik  iradesi karşısında dağıldılar. 
            Türkiye savaş kazanmış bir ülke olarak Lozan’daydı.  Bu duruşlarından hiç taviz vermediler. Özellikle İngilizler kurtuluş  savaşımızda Rusya’dan silah desteği almıştık bu durum emperyalistleri  kaygılandırıyordu. 
            Acaba Türkiye sosyalizmi mi seçecekti? Toplantı  tıkandı ve taraflar ülkelerine geriye döndüler. 
            İşte bu anda büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal’in olağanüstü  zekâsı devreye girdi.  17 Şubat günü İzmir’de  bir tütün deposunda iktisat kongresi düzenledi ve bu toplantıda aldığı önemli kararlarla  daha çok Fransa ihtilalinin değerleri vardı. 
            Örneğin paşa şu talimatı vermişti. Ameleler solda  otursun tüccarlar sağda otursun demişti. Gerçi bizim ülkemizdeki pek çok kişi  buna bir anlam verememişti fakat başta İngilizler olmak üzere mesajı  almışlardı. 
             Taraflar tekrar Lozan’da toplandı. Nihayet kapitülas-yonlar  tamamen kaldırıldı. Sınırlar kesinlikle çözüldü. Sadece Musul surunu erte-lendi.  Ancak şeyh Said isyanını çıkartan İngilizler Kerkük ve Musul’a el koydular.  
            İki konu ileri tarihe ertelendi. Biri boğazlar  sözleşmesi, diğeri ise Hatay meselesi idi. 
            Koşuların olgunlaşmasını bekleyen Gazi Kemal paşa  önce Montrö anlaşması ile boğazların tam denetimini ülkemize geçti. Daha sonra Hatay  meselesine yoğunlaştı hastalığının ilerlemesine rağmen kendisi göremese bile  anavatana katılmasının şartlarını oluşturdu. 
            Son yüzyıllar hep sahada kazandığımız ki başta Yunanlılar  olmak üzere barış görüşmelerinde hep masada kaybetmiştik. 
            Ancak bu kez; 
              Gazi Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa sayesinde hem  sahada savaşı kazandık hem de masada kazandık. 
            Lozan tüm dünyanın geleceğini etkilemiştir. Kimi  çevreler inanmasa bile bundan sonra da yıllarca dünyanın geleceğini  etkileyecektir. 
            ÇOK ÖNEMLİ NOT: Sayın Osman Akbaşak son  yıllardaki yazılarımı topladı. İlgilenen dostlarım şuradan ulaşabilirler: 
              http://www.osmanakbasak.com/ 
          Konuklarim/Orhan_Ayber/Orhan_Ayber_Yazilar.html            |