29 Temmuz 2018

Ülkemizdeki sığınmacılar, Tehlikenin farkında mısınız?, Mesut Özil,
Papaz Brunson olayı, Stalin'in Talepleri...

Ülkemizdeki sığınmacılar
Türkiye’deki Suriyeliler dâhil 7,5 milyon olduğu ifade edilen sığınmacıların ülkemize ödettikleri bedelin farklı bir yorumu;

1) Bugün ülkemiz uluslararası standartlara göre su fakiri  bir ülkedir.

2) Küresel ısınmanın sonuçlarının göz önüne alırsak her yıl ülkemiz daha da su fakiri olacaktır.

3) NASA gözlemleri dâhil iç Anadolu bölgemizde kuraklık gittikçe artmakta önümüzdeki yıllarda milyonlarca insan kıyı bölgelere doğru hareketlenecek oysa İzmir ve İstanbul’da önümüzdeki yıllarda suya erişimde sıkıntıları olacaktır.

4) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü geçmişte Akdeniz sularını kontrol altına almış ve “Mavi tünel” ile İç Anadolu’ya aktarmıştı. Mavi tünel Konya ovasının sulama projesi idi ama şimdi iktidar bu suyu Konya’nın içme suyu olarak planlıyor.

5) Ülkemizde Karadeniz Bölgesi’ne yağan, bölgede ölüm ve de yıkıma sebep olan aşırı yağmurları İç Anadolu’ya “Yeşil Tünel” (Bu isim bana aittir) ile İç Anadolu’ya aktarmalıdır. Ancak İç Anadolu’yu ve Konya ovasını kurtarmanın bedeli 25 milyar dolardır.

6) İç Anadolu ve Konya Ovası suya kavuşursa ülke ekonomisine GAP’tan daha fazla katkısı olacaktır.

7) Türkiye’nin büyük zahmetlerle yaptığı Ilısu barajına su toplamaya başladı. Bu komşumuz Irak’ta çok büyük huzursuzluk yarattı. (Bu yıllarca uyarılan orta doğu su savaşlarının başlamasıdır diyebiliriz)

8) Ülkemizdeki sığınmacıların ülkemize bedeli çok ağırdır.
  a) İzmir’in su ihtiyacının büyük bir bölümünü karşılayan yedi adet Tahtalı barajı kadar su tükete,
  b) Altı adet  ülkemizi kirleten termik santral kadar enerji tüketen,
  c) Tüm Trakya kadar gıdamıza ortak olan,
bu bedel ne zamana kadar ödenmeye devam edecek.

İran sınırına yığılan 1,5 milyon Afganlar dâhil yenilerini ülkemize sokmadan tüm sığınmacıları ülkelerine geri gönderelim.

Bu yazımla ülkemizdeki 7-8 milyon yabancının ülkelerine geri gönderilmeleri gerektiği düşüncelerini destekleyeceğini düşünüyorum.

Tehlikenin farkında mısınız?
Bu bölümde 26 Temmuz günü bir gazetede yayınlanan Özlem Yüzak’ın “Tehlikenin farkında mısınız?” yazısından bazı pasajları paylaşmak istiyorum. (Ancak bu yazının tamamını mutlaka herkesin okumalarını öneririm.)

“Küresel iklim değişikliği yüzünden korkunç bir felakete doğru sürükleniyoruz. düşünce özürlü siyasetçilerin ve sadece çıkarlarını düşünen şirketler yüzünden bir derecelik artışa bir derece daha eklenirse etkisi iki misli olmuyor ne yazık ki. 20-30 misli oluyor.

Paris iklim antlaşmasını onaylamayan 18 ülkeden biriyiz. Şimdi sözüm siyaset dünyamıza biraz da fiyakalı giren Sayın Milli Eğitim Bakanımıza; anaokullarından başlamak üzere tüm ilkokullarda orta eğitimin her aşamasında ve üniversitelerimizde özel bölümler açarak küresel iklim değişikliği eğitimi verilmesini öneriyorum. Bu sözüm de görgüsüz zenginlerimize, şimdi kuraklıkla 12 yıldır boğuşan ABD’nin Kaliforniya’sı ve Güney Afrika kulağınıza küpe olsun. Kısa bir süre sonra o görkemli villalarınızın yerine tarım alanına ihtiyaç duyulacağı günlere tanık olabilirsiniz.”

Mesut Özil
Ülkemizin iç politikasında, özellikle başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere ve diğerlerinin durumları yürekler acısı. Çok uzun yıllar içinde görev yaptığım partim CHP’nin bugünkü halini tanıyamıyorum, yazıklar olsun hepinize.

Ben de son günlerde iç siyasetimizi oldukça meşgul eden Türk asıllı alman futbolcusu Mesut Özil’i yazmayı uygun gördüm.

Şimdi gelelim gerçeklere
1) Sizler üç kuşak önce Anadolu’nun bağrından kopup savaştan ağır yaralı çıkan Almanya’ya ağır işleri yapan işçiler olarak gittiniz. Ama yıllar sonra diğer göçmen işçilerden farklı olarak işletme sahibi oldunuz, doğal olarak zenginleştiniz. Oysa Almanya’nın daha ucuza çalışacak bir nevi kölelere gereksinimi var.

2) Almanya’da ve Avrupa’da hızla yükselen İslamofobi, Türkfobiye dönüşme potansiyeli taşıyor.

3) Son yapılan bir araştırmada üçüncü nesil Türklerin anavatana ilgilerinin arttığı yönünde. Şimdi işte yukarıdaki nedenlerle bugün seni tercih ettim. Sen şu anda İngiltere’nin en büyük takımında oynuyorsun. Kazandığın paralar ise o eleştirdiğin Alman bankalarında.

Kardeşim Mesut şimdi sana önerilerim;
A) Senin köklerin Zonguldak’ın Devrek ilçesi Hışıroğlu köyü,

B) Sadece birkaç günlük faizinle bu köyüne Anadolu’nun en büyük kütüphanesini kurabilirsin. Mesela Sayın Cumhurbaşkanımızın söz ettiği kahvehaneler gibi.

C) Devrek ilçesi ulusal düzeyde bastonları ile ünlüdür, bu bastonların küresel anlamda tanınmasını sağlayabilirsin.

D) Bugün popülerliğin zirvede iken tüm diğer Türklerimize örnek olma şansın var.

Papaz Brunson olayı ve Stalin’in talepleri
Bu günlerde ülke gündemimizin en belirli konusu Evanjelik Papaz Brunson nedeni ile ABD’nin Türkiye’yi tehdit etmesi. Önce şunu ifade etmeliyim, bu tehdit ne iktidara ne muhalefetimize yapılmıştır. Bugün halen ülkemizdeki ABD yandaşlarının ne düşündükleri beni ilgilendirmez. Saldırı Türkiye jeopolitiğine yapılmıştır ve dünya dengelerini değiştirecek sonuçları olacaktır.

Şimdi 1945 senesine gidelim. İkinci dünya savaşının iki galibi var, birisi ABD, diğeri Sovyetler Birliği. Stalin savaşın galibiyetinin şımarıklığı ile Molotov aracılığı ile Türkiye ile saldırmazlık anlaşmasını iptal etti ve birkaç Gürcü öğretim görevlisinin talebi ile Artvin ve Ardahan’ın Gürcistan’a verilmesi talebi geldi. (Ancak daha sonra Mehmet Perinçek bunu yalanlayan belgeler yayınladı)

Stalin bu talepler nedeni ile çoktan pişman olmuştu ama Türkiye paniğe kapıldı ve savaşın diğer galibi ABD’ye başvurdu. Tabii ki ABD başta bu talebi ağırdan aldı. daha sonra Rockefeller’in Başkan Truman’a “Oltaya düşen balık yem istemez” diyerek Türkiye önce ABD’ye daha sonrada NATO’ya üye olarak Atlantik sistemine entegre oldu.

Sonuçlar
1) Türkiye’de Atatürk ve Kemalist devrimler büyük yaralar aldı.
2) Türkiye’de ahlaksızlık, yobazlık, tarikat ve cemaatler çok ileri boyutlara ulaştı.
3) Türkiye’nin eğitimi ABD’nin eline geçti.
4) Kendi kendine yeten ekonomimiz bilinçli olarak çökertildi.
5) Savaş sanayimiz tamamen ABD’ye bağımlı hale getirildi.
6) Pek çok bilim adamımız CIA ajanlarınca katledildi.
7) Kahraman ordumuzun en yiğit komutanlarına, şerefsiz bir adamın (Feto) ülkemizdeki yandaşları ile kumpas kuruldu ve Silivri hapishanelerine atıldılar.
8) Ve en son 15 Temmuz NATO/Feto darbesi ile ülkemiz çok büyük bedel ödedi.

Daha çok şey var, ABD’ye sığınmanın bedeli ancak bu kadar ile yetinelim şimdilik.   

Stalin’in sonradan pişman olduğu taleplerin sonuçları  
1) Atlantik kampına giren Türkiye’ye Sovyetleri yeşil kuşak ile çevreleme görevi verildi.

2) Pek çok CIA ajanı Orta Asya Türki ülkelere giderek Sovyetler aleyhinde casusluk yaptılar ve daha sonra bunlara Feto okulları ile ABD propagandası eklendi.

3) Sovyetler birliği adım adım çöküşe doğru yol alıyordu ancak yine de Türkiye’nin kıymetini anlamıştı ve Türkiye’nin batılıların vermediği esirgediği desteği vererek sadece ürün karşılığı pek çok sanayi tesisimizi kurdular. Ancak Sovyet sosyalistler birliği dağılmaktan kurtarılamadı.

4) İşte o zaman dünya için çok büyük felaket başladı artık emperyal ABD dünyanın tek gücüydü. Zamanının acımasız Dışişleri Bakanı Rice, bütün Müslüman ülkelerinin sınırlarını değiştirmekten söz ediyordu.

ABD parası dolara kafa tutanın kafası kopuyordu. Önce Irak ve Saddam nasibini aldı ülkesi işgal edildi ve tüm zenginlikleri acımasızca yağmalandı. Daha sonra Libya yerle bir edildi ve Kaddafi katledilirken tüm varlıkları yok edildi.

Bu emperyal saldırı devam ederken nihayet Rusya Başkanı Putin devreye girdi. 2005 yılında Münih konferansında artık tek kutuplu dünyanın sona erdiğini ilan etti. Kısa süre sonra Çin de ekonomik gücü ile dünyada varlığını kabul ettirdi ve şimdide Hindistan geliyor.

Sonuç 
Stalin’in 1945’te yaptığı hatayı bugün ABD yapıyor. Türkiye’nin jeopolitiğini İzmir’de çok rastlanan apartman kilisesi papazına tercih etmenin bedelini ödeyecektir.

ÇOK ÖNEMLİ NOT: Sayın Osman Akbaşak son yıllardaki yazılarımı topladı. İlgilenen dostlarım şuradan ulaşabilirler:
http://www.osmanakbasak.com/Konuklarim/Orhan_Ayber/Orhan_Ayber_Yazilar.html