20 Şubat 2016
RUSsal ve SUsal savaşlara, USsal yaklaşımlar...

Bugün dünya basınında en çok konuşulan sorular:

1. "Dünyamız bir savaşa mı sürükleniyor?
ve
2. Bu savaş, nükleer bir savaşa dönüşür mü?

Bu konuda dünyanın sözde en saygın gazetelerindeki analizleri inceledim. Ortak görüş genellikle, savaşın Türkiye-Rusya arasında çıkacağı yönünde, ayrıca bu muhtemel savaş sonrasında neler yaşanabileceğini de yorumlamışlar. Yazıların bir bölümünü ciddiye almadığımı söylemeliyim; çünkü yazarlar, emperyalizmin ağzıyla belirtmişler görüşlerini.


Nereden mi biliyorum?
Türkiye'nin doğu bölgesindeki savaşı sona erdirmemizi bekliyorlarmış da oradan... Kim ki bu savaşı, ülkemizin bütünlüğünden yana gerçek bir sonuç almadan sona erdirmek istiyorsa; bilerek veya bilmeyerek, Batılı emperyallerin tuzağına düşüyordur.

Nasıl mı?.. Su savaşları:
2018-2020 yıllarında Orta Doğu'da su, petrolden daha önemli hale gelecektir. Hatırlayalım; IŞİD'in bölgedeki egemenlik savaşı sırasında, barajları ele geçirme mücadelesine tanık olduk. Orta Doğu'da savaş sona erdiğinde de, Fırat ve Dicle sularının sahibi kim ise, bölgeye o egemen olacaktır.

Başta İsrail'in, Avrupa ülkelerinin ve diğer emperyalistlerin burada bir Kürt Devleti istemelerinin sebebi, Orta Doğu'yu kontrol etmeyi istemeleridir. İşte bu nedenle, Türk Ordusu'nun buradaki haklı savaşına kim karşı ise, bilerek veya bilmeyerek Türkiye'ye karşı ihanet içindedir.

Batılı emperyalistler, akıllarınca; sularını dev barajlarda toplayıp, dev borularla sulama alanlarına götürerek sulu tarıma geçilmesini sağlayan bu iki nehre, bölgedeki bölücü Kürtler'e egemenlik verip, adeta enselerine tokadı da patlatarak el koymayı planlıyorlar. Kendi adıma, ben bu oyuna gelmem ki Türkiye GAP Projesi'ni yaparken -en uyduruk projelere dahi kredi veren- Batılılar'ın, bu projeyi desteklemediklerini de hatırlatırım.

Sorulara devam edelim:

3. Suriye yüzünden bir savaş çıkar mı?
ve
4. Savaş, iddia edildiği gibi Türkiye ile Rusya arasında mı çıkar?

Her şeyden önce, böyle bir savaşa hiç ihtimal vermediğimi belirteyim. Ne yazık ki ülkemiz, yöneticilerinin şahsi saplantıları ile yönetilmekte ise de; egemen gücü Rus derin devletinin elinde bulunan Rusların, böyle bir savaşı arzu etmeyeceğini tahmin ediyorum. Öyle ki, aksi durumda Türkiye'nin NATO tarafından tamamen kontrol altına alınacağını bilirler ve tabi bu da, Rusya'nın Karadeniz'e hapsolmasından başka bir anlama gelmez.

Tam da bu nedenlerle tüm dünyanın aksine ben, bir savaş senaryosu yazmıyorum. Yine de merak eder ve"Eğer böyle bir savaş olsaydı, hangi ülke hangi tarafta yer alırdı?" diye soracak olursanız, sizi şöyle yanıtlarım:

. Çin, İran, Irak, Suriye ve Lübnan; Rusya'nın yanında yer alırdı.
. Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü; tümüyle ve doğal olarak Rusya'nın yanında yer alırdı.
. Azerbaycan; bölgedeki Rus güçlerinden çekinerek, tarafsız kalmayı yeğlerdi.
. Mısır, Libya ve diğer Kuzey Afrika ülkeleri; Rusya ve Suriye rejiminin yanında yer alırlardı.
. NATO ve ABD; Türkiye'yi desteklerlerdi -ancak, Ruslar'la mesafeyi fazla açmamak şartı ile.
. Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar rejimleri de Türkiye'yi desteklerlerdi ancak; halkları, Suriye ve Baas rejiminin -yani Esad'ın- yanında yer alırlardı.

Tekrarlıyorum; böyle bir savaş olmayacağı için, böyle bir gruplaşma da olmayacak. Ha olsaydı, işte o zaman yetkililerimizin "değerli yalnızlık"ı değil, "ölümcül yalnızlık"a sürüklendiğimizi görme şansları(!) olurdu.

Çarşamba günü, yazımı sonlandırdığım dakikalarda, acı bir olay ülkemin üzerine kâbus gibi çöktü. Ankara'daki patlamada hayatlarını yitiren şehitlerimizi rahmetle anarken; yaralı askerler ve sivillerimize acil şifalar diliyorum.

Aynı zamanda; artık tâziyenin de, iyi dileklerin de ötesinde ihtiyaçlarımız olduğunu düşünüyorum üzülerek: Öngörü, ders almak ve sorumluluklarımızı yerine getirmek gibi -devlet katında da, bireysel olarak da...

Yıllar önceydi, Suriye olayları henüz yeni başlamıştı; hazin ve tehlikeli gelişmelerin Türkiye'yi derinden etkileyeceğini yazmış, tüm sınırların boylu boyunca, aşılması mümkün olmayan beton duvarlarla kapatılmasını önermiştim ısrarla. Hatta proje ve maliyeti ile okuyucularımıza sunduğum bu konuyu daha sonraki yıllarda iki kere daha yazdım. (Linklerini, yazının sonunda paylaşıyorum).*

Şimdiyse, bu duvar nihayet örülüyor ama neye yarar, iş işten geçmedi mi?! 2,5 milyon Suriyeli topraklarımıza yerleşmiş ve bir 3 milyonunu da geri kabul anlaşmasıyla yerleştirmek üzere Avrupa'da bekletirken -üstelik de bu nüfusu oluşturanların hangisinin sivil hangisinin profesyonel katil olduğunu bilemezken... Yıllardır sahipsiz bırakılan, parça parça edilen sınırlarımızın hali belliyken tekrar uyarıyorum: IŞİD, savaşı kaybediyor. Kaçacakları tek yer, henüz kimliklerini gizleyerek sığındıkları Türkiye. Hükümetimiz sağ olsun(!) savaştan kaçan masum sivillerden tamamen ayrı bu yapıyla burun buruna getirildik, "huzur" sözcüğü, eski bir sokak adı gibi ülkemizde...

Sanıyor musunuz ki bu tehlikeli unsurlar, burada bizlerle kardeş kardeş yaşayacaklar? Asla, bu katil sürüsünün ne zaman ne yapacağı belli değil. Uzun süredir hiçbirimiz güvende değiliz ve -bizimle kaynaşmak, ülkemize uyum sağlamak şöyle dursun- bizleri "kâfir" ilan edip boğazımıza çökmeleri, her köşe başında başka başka bombalar patlatmaları an meselesi. Bu gidişle korkarım, on binlerce teröristimiz daha olacak. Felaket tellallığı yapmak istemiyorum ancak gerçek bu ve gerçeğin bilgisi, kullanılırsa kurtarıcı olacaktır.