Paşabahçe Şişe Cam üzerine bir yazı Bir semtin adını marka yapan Paşabahçe Şişe Cam, işçilerinin verdiği mücadelelerle, Türk sendikacılığında yarattığı gelenekle, özel bir yere sahiptir. 1947'de başlayan sendikalaşma girişimleri 1965'de sonuçlanmıştır. Kapatıldığı 2002 yılına kadar beş grev, iki büyük direniş yapmışlardır. Grevler sırasında iki grev gözcüsü tabancayla yaralanmış, bir grev gözcüsüyse kamyonla ezilerek öldürülmüştür. Onlarca işçi çeşitli vesilelerle gözaltına alınmıştır.
31 Ocak 1966'da başlayan ve seksen beş gün sonra 26 Nisan'da sona
eren grev ilk grevdir. Bu grev 19 Nisan'da hükümetin bir aylık
erteleme kararıyla sona ermek zorunda kalmıştır. Erteleme gerekçesi
olarak <halk sağlığını tehdit> gösterilmişse de, gerçek
nedenin Tekel Genel Müdürü'nün gazetelere de yansıyan rakı ve
bira şişesi bulamama sıkıntısı olduğu beyan edilmiştir. Tabii
erteleme kararı veren hükümetin başındaki Süleyman Demirel'le
Şişe Cam Genel Müdürü Şahap Kocatopçu'nun mason olması tamamen
tesadüftür (!). Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın; <Paşabahçe direnişini
bozdular/Alnımıza bir açlığı yazdılar> diye şiirleştirdiği
karara, Danıştay'a yapılan itirazsa tam beş yıl (Ekim 1971) sonra
sonuçlanmış, başvuru reddedilmiştir. Aradan iki dönem sözleşme
geçip, üçüncüsü başladıktan sonra.
Hükümetti, yargıydı, yetmiyormuş gibi, Türk-İş de Paşabahçe işçisini
yüzüstü bırakmış, hatta yaptığı açıklamalarla hak arayan işçileri
<Maceracılıkla> suçlamıştır.
Ama işin en acısı; Mustafa Kemal'in <Ne yazık ki bu topraklar
fedakâr kahramanlar kadar, hainlerde yetiştirmektedir> tespitini
haklı çıkarırcasına, bir takım işçiler greve katılmayıp çalışarak,
arkadaşlarının hak arama mücadelesini sabote etmişlerdir. Bir
tarafta işinden, ekmeğinden, hatta canından olma pahasına hak
mücadelesi yapanlar, diğer yanda üç kuruşluk şahsi çıkarları için
işbirliği yapan <mühreler>.
Sonra, aradan yıllar geçmiştir. Bütün bunlar geride kalmıştır…
Unutulmuştur… Ya da, öyle sanılmaktadır.
Oysaki dikkatli gözler bunun böyle olmadığını, kim bilir kaç kez
görmüşlerdir. Kimi zaman Paşabahçe Merkez Camii'nin önüne bir
cenaze gelir, ardından caminin karşısında ellili, altmışlı, yetmişli
yaşlarında bir grup sessizce toplaşırlardı. Cenazeyi uzaktan sabit
bakışlarla izler, Hoca'nın <Merhumu nasıl bilirdiniz?> sözü
üzerine yüzlerinde öfkeli bir gülümsemenin gölgesi dolaşır, haklarını
helal etmezlerdi. Cenaze omuzlanıp götürülmeye başlanınca, aralarında
bir dalgalanma olur, artık feri kaçmış gözler çakmak çakmaklaşır,
titreyen dizler yay gibi gerilirdi. Gideni kınayan ve bağışlamayan
bakışlarla son yolculuğuna uğurlarlardı. Cemaate katılmazlar,
daha başka, daha büyük ve asil bir davanın karşısında, saf tutmaya
devam ederlerdi.
Herkes bilirdi ki onlar, o şanlı grevin yürekleri kocaman, elleri
nasırlı, alınları açık isimsiz kahramanlarıydılar. Öfkeyle uğurlanan
ise arkadaşlarının mücadelesini içerde çalışarak sabote eden mührenin
tekiydi.
Hiç unutmadılar, hiç affetmediler! Aileleriyle beraber tam onbin
kişinin ödediği bedel adına, kaybettikleri arkadaşları adına böyle
bir haklarının olmadığını biliyorlardı. Öyle tuğla gibi kitaplar
okumak şöyle dursun, çoğunun ilkokul diploması bile yoktu. Ama
<tecahül-ü arifane> bir şekilde biliyorlardı ki, bazen affetmek
büyüklük değil, yeni ihanetlerin, yeni alçaklıkların yoluna taş
döşemekti.
Zamanla sayıları azalsa da, gözleri görmese, belleri bükülse,
elleri titrese de mühreleri aynı tavırla uğurlamaya devam ettiler.
Şimdi nerededirler, kaç kişidirler bilmiyorum. Bir arkadaşımın
dediği gibi, belki de o soysuz mührelerin soyu tükenmiştir. Onlar
da onun için pek ortalıkta görülmemektedirler.
Onlar bir dönem hak mücadelesi yolunda ateşle imtihan edildiler.
Çok gadre ve ihanete uğradılar. Kırıldılar, hem de öyle böyle
değil çok kırıldılar ama eğilmediler. Yılmadılar, unutmadılar,
affetmediler, asla teslim olmadılar. Bitmeyen ve bitmeyecek olan
bir büyük kavganın yaşlı, yorgun, ama inançlı büyük savaşçılarıydılar.
Toma-Hawklarını <savaş baltası> hiç gömmediler. Gömmeye
fırsatları da olmadı zaten. Ölenler, ellerinde baltalarıyla öldüler.
Onlar belki de son proleterler, SON MOHİKANLARDI!
Hala yaşayanlarına sağlıklı uzun ömürler, ölenlere rahmet diliyor,
hepsinin önünde saygıyla eğiliyoruz.
Not: Bu hikâye Paşabahçe'nin belli bir döneminde yaşayan herkesin
şahit olduğu gerçek bir hikâye, ama çeşitli nedenlerle hiç dillendirilmeyen
bir ortak sırdır.
Mühre:
Ötüşüyle hemcinslerini toplayıp, avcıların tuzağına düşüren, kafası
koparılasıca bir hain kuş.
Kaynakça:
Paşabahçe 1966-Gelenek Yaratan Grev <Kristal-İş> Aziz Çelik-Zafer
Aydın
1971 Cam Grevleri <Kristal-İş> Can Şafak
Kitapları sağlayan Kristal-İş Sendikasına ve Aziz Çelik-Zafer
Aydın'a Teşekkürler.